Mirror, mirror on the wall, tell me who looks at you the most?


2024
Creative Direction & Execution by me
Words by  Ceydanur Demir

ENG_
The word "mirror" comes from the French word mirour, which, in turn, derives from the Latin term mirari, meaning "to admire." It’s believed that mirrors have been a part of human life since the earliest days of our existence. The act of seeing oneself reflected became, over time, a powerful symbol in civilized societies, representing self-recognition and introspection. This fascination with mirrors and reflection is so ingrained that the idea of staring at oneself for hours in a mirror could even be perceived as a curious form of psychological torment.
However, there’s a reason we sometimes define the act of staring at ourselves in the mirror for hours as a strange form of torture: it’s the internet. And guess what? It is completely changing the way we conceive of ourselves.
Nowadays, we see our own reflection not just through mirrors but also through cameras. This constant exposure to ourselves can lead to genuine admiration for some, while for others, it turns into a growing machine of pressure and judgment, especially with the support of social media. Mirrors, cameras, and the constant change of social media apps mean that everything you like is constantly changing, and the concept of being yourself feels like it's disappearing every second.
In the face of the idealized beauty we encounter online, our path to finding a sense of belonging starts with our appearance. However, forming an identity and feeling a sense of belonging is achieved more through our actions and by coming together with others for a common purpose rather than solely through our appearance. As Dooly stated in 2017, “Identity display is a fundamental component of social media use; however, the artificial nature of social media platforms turns identity into a more constructed reality compared to interactions in real life.”
Thus, in today's world, one of the most connected places for reflecting on identity and appearance is the mirrors in hair salons. This is not just a casual observation; it represents an intense confrontation with one's self-perception, where hair becomes significant as a form of self-expression. In this moment, individuals can begin to see and question aspects of themselves that may not conform to beauty norms. The emergence of the “mirrorless” hair salon service in London aims to mitigate this confrontation's impact on both hairdressers and individuals getting haircuts.
We now observe this moment of self-confrontation regarding beauty standards in our current world within artificial intelligence platforms. Our ancestors said, "You reap what you sow." AI engines, which work by aggregating uploaded data to generate outputs, have begun to progress in line with beauty standards in the world. Research by Cindy Hui and her colleagues has shown that AI algorithms develop biases toward perceptions of beauty and aesthetics, which in turn affect user perception. For example, the beauty standards frequently encountered in the datasets on which the algorithms are trained can lead to biased results in AI's aesthetic evaluations.
We have observed that the outputs we receive from an AI model we work with, based on the most searched women's hairstyles and colors, have increasingly deviated from natural hair colors and shapes. So much so that we can now easily feel the same pressure not only in the hairdresser's chair but also in response to the outputs we expect from artificial intelligence. The hair modification tools created to shape our appearance with AI essentially alter individuals according to socially accepted norms, resulting in a sort of “idealized” reflection in the digital world. These tools create a pressure for individuals to conform to technology-supported beauty standards rather than their natural appearance; just as we spend hours looking in the mirror at the hairdresser, scrutinizing our taught imperfections, this digital reflection on the screen continues to provoke questions about our self-perception.





TR_
"Ayna" kelimesi, Latince'de "hayran kalmak" anlamına gelen mirari kökünden türeyen Fransızca mirour kelimesinden geliyor ve insanoğlunun varlığından beri aynaların hayatımızda olduğu düşünülüyor. Öyle ki bir yansıma üzerinden kişinin kendini tanıması medeni bir toplumun sembolizmi haline bile gelmişti. Kendine hayran kalma halinden kendimize aynada saatlerce baktığınızı düşündüğümüzdeki garip bir işkence yöntemi olarak tanımlamamızın bir nedeni var. İnternet. Ve İnternet, kendimizi algılama biçimimizi tamamen değiştiriyor.
Günümüzdeyse kendi yansımamız sadece ayna üzerinden değil kamera aracılığıyla da görüyoruz. Var olan bu kendine oldukça maruz kalma halindeyse kimilerimiz için gerçekten kendine hayranlıkla sonlanırken kimilerimiz için sosyal medyanın da desteğiyle artan bir baskı ve yargı makinesine dönüşüyor. Aynalar, kameralar, her geçen gün çıkan yeni bir sosyal medya uygulamasıyla beğeniler ve stiller hızlıca değişiyor ve kendin olma kavramını da her saniye yitirdiğimizi hissediyoruz.
Online mecralardaki maruz kaldığımız bu idealize güzelliklerin yanında kendimize bir aidiyet çıkarabilmemiz için yolumuz ilk olarak görünümümüz üzerinden geçiyor. Oysa ki, kimlik oluşturmak ve aidiyet hissetmek demek görünümümüzden ziyade diğer bireylerle birlikte gerçekleştirdiğimiz ve eylemlerimizle beraber ortak bir amaçta buluşarak gerçekleşmektedir. Dooly’nin 2017’de dediğine göre, “Kimlik sergileme, sosyal medya kullanımının temel bir bileşenidir; ancak sosyal medya platformlarının yapay doğası, kimliği gerçek hayattaki etkileşimlere kıyasla daha çok kurgulanmış bir gerçeklik haline getirir.”
Böylece, günümüzde kendimize maruz kaldığımız dijital dünyanın yanı sıra kimlik ve dış görünüş arasında kendini yansıtma arayışının en bağlantılı olan yeri kuaför aynalarıdır. Bu, sıradan bir gözlemden çok, kişinin benlik algısıyla yoğun bir yüzleşmesi olup saçın kendiliğin dışa vurumu olarak önem taşıdığı bir anda, birey olarak bazen güzellik normlarına uymayan yanlarını görüp sorgulamanın başlangıcı olabiliyor. Londra’da başlayan aynasız kuaför hizmetiyle bu yüzleşmenin hem kuaförler için hem de saç kesimi yaptıran bireyler için biraz daha etkisinin azaltılması hedefleniyor. (Page, 2024)
Güncel dünyamızdaki güzellik standardlarından oluşan bu kendimizle yüzleşme anını ise şimdi yapay zeka platformlarında görüyoruz. Ne ekersen onu biçersin demiştir atalarımız. Yüklenen verilerin bir araya getirilerek aldığımız çıktılarla çalışan yapay zeka motorları, dünyadaki güzellik standartlarıyla paralel bir şekilde yapay zeka dünyasında ilerlediğini görmeye başladık. Cindy Hui ve meslektaşlarının yaptığı araştırmada, AI algoritmalarının güzellik ve estetik algılarına yönelik önyargılar geliştirdiği ve bu önyargıların kullanıcı algısını etkilediği gösterilmiştir. Örneğin, algoritmaların eğitildiği veri setlerinde sıkça karşılaşılan güzellik standartları, AI'ın estetik değerlendirmelerinde önyargılı sonuçlar vermesine neden olabilmektedir.
Bizlerse çalıştığımız bir yapay zeka modelinde en çok aratılan kadın saç modelleri ve renkleri üzerinden aldığımız çıktıların doğal saç renk ve şekillerinden giderek uzaklaştığını gözlemledik. Öyle ki, artık yalnızca kuaför koltuğunda değil, yapay zeka’dan beklediğimiz çıktılar karşısında da aynı baskıyı kolayca hissedebiliyoruz. Yapay zekâ ile şekillenmesi için yaratılan saç modifikasyon araçları, bireyi adeta toplumun kabul ettiği normlara göre değiştirerek, dijital dünyada bir nevi “idealize edilmiş” bir yansımasını doğuruyor. Bu kullandığımız araçlar, bireyin doğal görünümüne değil, teknoloji destekli güzellik standartlarına uyum sağlaması için bir baskı unsuru yaratıyor; yani tıpkı kuaför koltuğundaki aynada kendimize saatlerce bakıp öğretilmiş kusurlarımızı incelerken, ekranda karşılaştığımız bu dijital yansıma da kendimize dair algılarımızı sorgulatmaya devam ettiriyor.